Japonya denilince aklına ilk olarak robotlar ve yüksek teknoloji gelen insanlardanım. Black Mirror dizisinden önce hep çok sevimli bulmuşumdur robotları. Ama Japonya sadece bu değil elbette. Kimonolu kadınların dolaştığı, geleneksel tiyatro gösterilerinin yapıldığı, altın ejderha dansı ile festivallerin kutlandığı, geleneklerin yaşatıldığı bir bölge var Tokyo’da: Asakusa . Tokyo’daki en eski Budist tapınağı olan Sensoji, diğer ismiyle Kannon tapınağı bu bölgede yer alıyor. Asakusa Jinja ise onun yanında bulunan bir Şinto tapınağı.

Efsaneye göre Sensoji’nin kuruluşu 18 Mart 628 tarihine dayanıyor. Bir sabah, iki balıkçı kardeş Hinokuma Hamanari ve Hinokuma Takenari, ağlarında bir heykel buluyor. Köyün önde gelen kişilerinden olan Hajino Nakatomo’ya bu heykeli gösteriyorlar ve o da bunun bir Kannon (merhamet tanrıçası) heykeli olduğunu söylüyor. Heykelin kutsallığını tanıyan Nakatomo, köylülerin Kannon’a ibadet edebilmeleri için Asakusa’daki küçük bir tapınak inşa ediyor. İki balıkçı kardeş hayatlarının geri kalanını Budizme adıyorlar. Kannon heykelinin hala Sensoji tapınağında saklanıldığuna inanılıyor. Sensoji’nin kuruluşu her yıl 17-18 Mart tarihlerinde Honzon-jigen-e festivali ile kutlanıyor. 17 Mart akşamı Sensojinin kurucusu olan Hamanari, Takenari ve Nakatomo’nun ruhları mikoshi denilen  taşınabilen üç tapınağa konularak Asakusa Tapınağı’ndan Sensoji Tapınağı’na getiriliyor. Bir gece burada kalan ruhların Kannon ile bir araya geldiklerine inanılıyor. Ertesi gün ise Asakusa Tapınağı’na geri taşınıyor mikoshiler. 18 Mart’ta günde üç kere Kinryu-no-mai yani ejderha dansı sergileniyor. Efsaneye göre 628’de Kannon heykeli bulunduğunda altın bir ejderha gökden yere inmiş. Deniliyor ki „tapınağın yakınına gökden altın bir ejderha indi ve bir gecede bin çam ağacı yetişti.“ (Çam ağacları burada verimli hasatın sembolü). Bu dans ilk olarak 1958 yılında tapınağın ana salonunun yeniden inşasının kutlamalarında gösterilmiş. 18 metre uzunluğunda ve 88 kg ağırlığındaki altın ejderhanın dansı kesinlikle görmeye değer.

İlk başlarda Asakusa Tapınağı’nda gerçekleşen Sanja Matsuri festivali de Honzon-jigen-e ile aynı gün kutlanıyordu. Bu festival Kannon heykelini bulan kardeşleri ve Nakatomo’yu anmak için düzenlenen bir festival. Hükümetin budist ve şinto ibadetlerini 1872’de ayırması üzerine Sanja Matsuri Mayıs ayında kutlanmaya başlandı. Tokyo’daki en büyük üç şinto festivalinden biri ve tüm haftasonu sürüyor.

İkinci dünya savaşı esnasında tapınağın büyük bölümü bombalanıyor. Daha sonra bu bölümler yeniden inşa ediliyor. Günümüzde Sensoji tapınağı yeniden doğuşun ve barışın simgesi.

Tapınağa giriş ana kapı olan Kaminarimon kapısından yapılıyor. Bu kapı geçmişte birçok kez zarar görmüş. Günümüzdeki halini 1960’da inşaatına sponsor olan, Panasonic firmasının kurucusu Konosuke Matsushita’ya borçluyuz. Girişin ortasında 4 metre yüksekliğinde ve 670 kg ağırlığında bir fener (Chochin) asılı. Fenerin ön yüzünde kapının ismi „Kamonarimon“ yazılı. Arka yüzünde ise kapının resmi adı olan „Furaijinmon“ yazısı görülüyor. Girişte sağda ve solda iki şinto tanrısı olan, rüzgar tanrısı Fujin ve gök gürültüsü tanrısı Raijin yer almakta. Tapınağı korumakla görevli bu tanrılar. Giriş kapısının arka cephesinde ise sağda ve solda budist tanrı Tenryu ve Tanrıça Kinryu görülüyor.

Kaminarimon kapısından Hozimon kapısına kadar olan 250 metre uzunluğundaki caddenin adı Nakamise-dori. Yaklaşık doksan dükkanın yer aldığı bu caddede geleneksel japon mutfağının örneklerinden hediyelik eşyalara kadar birçok ürünü bulmak mümkün.

Japonya’da temel olarak iki din var; Şinto ve Budizm. Şinto, Budizm’den daha eskilere dayanıyor. İnsanlar doğaya karşı duydukları saygı ve korku nedeniyle çeşitli doğa olaylarının ve elementlerinin ilahi gücüne inanmışlar. Gökyüzü, deniz, toprak, rüzgar, gök gürültüsü bunlardan bazıları. Bu güçlere karşı saygılarını sunmak için tapınaklar inşa edip bu güçlerin kendilerini korumaları için dua etmişler. Budizm ise Şintoizmin kutsal metinlerinden olan Nihongi’ye göre 552 yılında Kore’den gelen Budist keşişler tarafından tanıtılmasından bu yana kabul görüp varlığını sürdürüyor. Günümüzde bu iki din içiçe yaşıyor. Budist ve Şinto tapınakları dindar olmayan kişilerce bile belirli günlerde ziyaret ediliyor. Şinto tapınakları tanrıların yaşadığı yerler. Kami adı verilen tanrılar herşeyin içinde ve heryerde olan ruhlar olarak görülüyor. Doğaya ibadetin ön planda olduğu bir din Şinto. Budist tapınaklar ise keşişlerin yaşayip budist öğretiyi uyguladıkları yerler. Budha aydınlanmış kişi anlamına geliyor.

Şinto tapınağını ziyaret etmek için belli ritueller var. Tapınak insanın iç dünyasına yolculuk için gittiği bir yer. Kapıdan girildiği andan itibaren dış dünya ile bağlantı kopuyor. Tapınağa girerken kapıda bir kez eğiliyorsunuz. Şinto dinindeki en önemli konulardan biri temizlik. Duaya başlamadan önce arınmak için elinizi ve ağzınızı yıkıyorsunuz. Ana salona devam edip bağış kutusuna bozuk para atıyorsunuz. Ardından zili çalıyor,iki kere eğiliyor, iki kere alkışlıyor, dilek tutuyor ve son bir kere daha ellerinizi kalbinizin önünde birleştirerek eğiliyorsunuz. Kapıdan çıkmadan önce salona dönerek hafifçe eğilip tapınaktan ayrılıyorsunuz.

Tapınağın bahçesinde ufak tahta levhaların asılı olduğu bir alan var. Bu levhaların bazılarının üzerinde insanların dilekleri yazılı. Bazılarının üzerinde ise beyaz at resmi var. Eski çağlarda tapınağa bağış olarak beyaz at verilirmiş. Artık beyaz at sunulmuyor ama bu tahta levhalardan alarak bağışta bulunabiliyorsunuz. Beyaz at resminin yanısıra koç, maymun, yılan gibi başka hayvanların resimlerinin olduğu levhalar da görülüyor. Bunlar eski Japon takvimindeki yılların sembolü. Eski takvime göre oniki yıl var ve her yılın sembolü farklı bir hayvan. Dileklerinizin gercekleşmesi ve sağlıklı kalmak için hangi yılda doğduysanız o yılın sembolünü alıp asıyorsunuz. Tapınağın ana salonuna çıkan merdivenlerin hemen önünde tütsü yakılan bir alan var. Bu tütsünün iyileştirici etkisi olduğuna inanılıyor. Hasta kişiler tapınakta satılan tütsüleri alıp yakarak buradaki kuma dikiyor. Dumanın içinde durarak da sağlıklarına kavuşacaklarına inanıyorlar. Tapınaklar genelde kırmızıya boyanmış. Kırmızının kötülüklere karşı koruduğuna inanılıyor.

Tütsü yakılan yerin yanında küçük çekmecelerin dizili olduğu dolaplar görüyorsunuz. Ufak fal kağıtlarını içeren çekmeceler bunlar. 100 Yen atarak metal bir kutuyu sallıyorsunuz. Bu kutunun içinde üzerinde numaraların yazılı olduğu çubuklar var. Kutu kapalı ama bir köşesinde sadece bir çubuğun geçebileceği bir boşluk var. Kutuyu ters çevirip düşen çubuğun üzerindeki sayının yazılı olduğu çekmeceyi arıyorsunuz. O çekmecede en üstteki kağıtta sizin geleceğiniz yazılı. İyi şans vadeden bir kağıtsa eve götürüyor, kötü şans öngören bir kağıt ise oradaki iplere asıp arkanızda bırakıyorsunuz kötü şansı. Ben tapınağı iki kere ziyaret ettim ve iki ziyaretimde de aynı kağıdı çektim. Ne iyi, ne kötü, ortalama şans çıktı, alıp eve götürdüm.

Tapınak alanında, özellikle Honzon-jigen-e festivali esnasında, kimonolarıyla dolaşan birçok kadına rastlanıyor. Festivallerde, düğün gibi özel günlerde kimono giyiliyor. Genç kızların giydikleri kimonoların kolları uzun, neredeyse yere kadar. Evli olan kadınların kimonolarının ise kolları daha kısa. Yirmi yaşın yetişkinliğe geçildiği yaş olduğu kabul ediliyor. Yirmi yaşından sonra oy kullanılabiliyor ve içki tüketimi serbest. Yirminci doğumgününde büyük bir eğlence düzenleniyor ve kızlar çok güzel bir kimono giyiyor. Bu kimonoların fiyatı oldukça yüksek olduğu için bunları kiralama olanağı da var. Günlük giyilen kimonolarla özel günlerde ve resmi yerlerde giyinilenler farklı. Bir de yazın, sıcak günlere daha uygun, pamuklu kumaştan dikilmis olanları bulmak mümkün. Çok kolay bir iş değil kimono giymek. Yılların tecrübesi yoksa bir kişinin yardımı şart. O güzel kimononun altında birçok katman var. Kıvrımlı vücut hatlarını saklamak için bu katmanlar. Alta doğru daralan şekli nedeniyle de ancak ufak adımlar atarak yürünebiliyor. Düğünlerde geleneksel olarak kimono giyilse de gün geçtikce kilisede evlenip beyaz gelinlik giymek isteyen Japon kadınların sayısı artmakta. Bu nedenle otellerde o güne özel sunak kurularak kilise ortamı yaratılıyor ve nikah burada kıyılıyor.

Asakusa ziyaretimde öğlen yemeği için buradaki restoranlardan biri olan Kikkoyu seçtim. Üç telli bir Japon çalgısı olan şamisen ile yapılan müzik eşliğinde yediğim bento unutulmazdı. Bento Japonya‘da çok sık rastlanan bir sunum şekli. Birçok farklı yemek ufak porsiyonlar şeklinde bir kutuda ya da tepside sunuluyor.