Eski şehrin restore edilmiş binalarından uzaklaşıp merkeze doğru yürüdükçe ayrı bir Havana büyüsü ile karşılaşıyorsunuz. Daha az turistik, daha gerçek görünen bir Havana burası. Turistlerin yerini futbol ya da beyzbol oynayan çocuklar alıyor. Henüz restore edilmemiş evler yılların yıpranmışlığıyla zar zor ayakta gibi görünse de sömürge dönemi mimarisinin güzelligi hala dikkat çekiyor. Arada ise estetikten yoksun apartmanlara rastlamaya başlıyorsunuz. Ufak meydanlarda ve parklarda insanlar internete bağlanabilme telaşında. Eskiden yasak olan internete artık devletin telefon şirketi olan ETECSA’nın şubelerinden aldığınız kartla bağlabiliyorsunuz, ama sadece bazı parklar, meydanlar, hotel lobileri gibi belli noktalardan.

Eski şehir bölgesindeki kadar çok olmasa da turistlerin uğrak noktası yerler eksik değil elbette merkezde. Bunlardan biri Callejon de Hamel adını taşıyan Hamel geçidi.  

İşçi sınıfının yaşadığı Cayo Hueso semtinde yer alan Callejon de Hamel, afrika kökenli Kübalıların sanatının sergilendiği ve Santeria dininin izlerinin görüldüğü, rengarenk duvarlarıyla dikkat çeken bir yer. Adını bu semte kol kanat germiş Fransız-Alman tüccar Fernando Hamel’den alıyor. Duvarlardaki resimler Kübali sanatçı Salvador Gonzales’in imzasını taşıyor. 1948 doğumlu Gonzales çalışmalarına 1990’da başlamış. Duvar resimleri ve heykellerle bu sokakları sanatın ön planda olduğu bir Afro-Küba merkezi haline getirmiş. Çalışmalarına başladığı yılların Sovyet rejiminin yıkılması nedeniyle özellikle ekonomik açıdan zorlu yıllar olduğunu ama çevre halkın desteğiyle çalışmalarını sürdürebildiğini söylüyor Gonzales. Heykellerinde pompalar, tekerlekler ve çeşitli metal parçalar gibi hurda nesneler kullanan sanatçı resimleriyle Küba’da hala yaygın olan Afrika kökenli dinleri ve ritüelleri sergiliyor. Rumba gruplarının her pazar sundukları dans gösterileri de bu sokaklara gösterilen ilgiyi artırıyor.

Havana sıcağında serinleyip nefes almak istiyorsanız ya da benim gibi bir deniz tutkunuysanız, size en çekici gelecek yer Malecon olacaktır. Havana’nın kordon boyu diyebiliriz Malecon için. Kordon boyunun vazgeçilmezi, Havana’da da, kıvrak ritmleriyle müzik grupları, sabrı tükenmeyen balıkçılar, gün batımı romantizmini kaçırmak istemeyen çiftler, genci yaşlısıyla Küba halkı ve turistler, bir de kıyıyı döven kocaman dalgalar. Söylemeden geçmemeliyim, Havana’da yürürken en çok dikkat etmeniz gereken yer burası. Dalgaların etkisiyle yer yer yosun tutmuş kaldırımlarda yürürken kaygan zemin nedeniyle bir anda yere kapaklanmış bulabilirsiniz kendinizi. Tecrübeyle sabit. Aman dikkat!

Yeme içme işlerine gelince iki restorandan bahsetmeliyim. Bunlardan biri La Guarida (http://www.laguarida.com/en/). Uluslararası alanda çeşitli ödüller almış olan ‘Fresa y chocolate’ filminin bazı sahnelerinin çekildiği yer burası. Yirmili yıllarda inşa edilmiş olan bir binanın içindeki La Guarida’nın atmosferi kadar yemekleri de oldukça çekici. Tüm gezi kitaplarında buraya değinildiği için her daim kalabalık ve rezervasyon şart. Bir diğeri ise Los Nardos. Capitolionun karşısında yer alan restoran büyük ve kaliteli porsiyonları ve uygun fiyatları ile sadece turistlerin değil  yerli halkın da tercih ettiği bir restoran. Özellikle haftasonunda akşamları uzun sıralar oluşuyor kapıda. Hafta içinde ve erken saatlerde daha kolay yer bulabilirsiniz.