Toskana bölgesinin başkenti olan Floransa, özellikle Rönesans dönemine ait sanat ve mimari alanındaki başyapıtları ile tanınıyor. Şehrin simgelerinden biri Santa Maria del Fiore olarak da bilinen ve 1296-1436 yılları arasında inşa edilmiş olan Duomo Katedrali. Katedral’in kubbesi İtalyan rönesans temsilcilerinden olan Brunelleschi’nin başyapıtlarından biri. Floransa’da yaşamış olan Medici Hanedanlığının gücü sayesinde bu şehir rönesans döneminde Avrupa’nın en zengin şehirlerinden biri oldu. Leonardo di Vinci gençliğinin büyük kısmını burada geçirdi. Michelangelo ve Galileo da bu dönemde Floransa’da yaşadılar. Tarihi şehir merkezi bir açık hava müzesi gibi ve 1982’den beri Unesco’nun Dünya Mirasları listesinde. Katedralin yanısıra, rönesansın ve Michelangelo’nun başyapıtlarından biri olan Davut heykeli, Uffizi Müzesi ve bu müzenin en önemli parçalarından biri olan Botticelli’nin Venüs’ün Doğuşu isimli tablosu, Vecchio Köprüsü ve Vecchio Sarayı Floransa’da mutlaka görülmesi gerekenler arasinda.

Şehirdeki en büyüleyici eser bana göre Michelangelo’nun Davut heykeli. 1873’e kadar Palazzo Vecchio’nun girişinde duran Davut, hava olaylarından kötü etkilenmesi nedeniyle Galleria dell’Accademia’ya taşınmış fakat bir kopyası halen Palazzo Vecchio’nun girişinde duruyor. Michelangelo’dan önce iki farklı sanatçı Davut’un yapımı için altı tonluk mermer parçası üzerinde çalışmaya başlamış ama  başarılı olamamış. 1501 yılında Michelangelo, henüz 26 yaşındayken Davut üzerinde çalışmaya başlayarak üç yıl sonra eserini bitirmiş. Michelangelo 5 metre 17 cm.lik bu eserinde Davut’un Golyat’a saldırmadan önceki anını tasvir ediyor. İşte bu da Michelangelo’nun Davut’unu diğerlerinden ayıran özellik. Donatello’nun Davut’unda olduğu gibi, birçok Davut heykelinde tasvir edilen, Davut ve Golyat yüzleşmesinin, Davut’un Golyat’ı yenmesi ile sonuçlanmasıdır. Golyat’ın kellesi Davut’un ayakları altındadır. Michelangelo’nun Davut’undaki gergin yüz ifadesi, sağ elinde taşıdığı taş ve sol omuzundaki sapan ise yüzleşmenin henüz gerçekleşmediğinin göstergesi. Golyat’ın kopmuş başını  resme dahil etmeyen tek rönesans Davut’u Michelangelo’nunki. Benim heykelde en çok etkilendiğim kısım ise, oldukça orantısız bir büyüklükte sergilenen sağ eli. Michelangelo’nun bunu, Davut’un lakabı manu fortis yani kuvvetli eli vurgulamak için bilinçli bir şekilde yaptığı düşünülüyor. Damarlar öyle bir işlenmis ki mermere, damarlardaki kanin akışını hissediyorsunuz o ele baktığınızda.

Heykelin ilk olarak Duomo’nun çatısına konulması düşünülmüş ama yapımı bitip büyük hayranlık uyandırınca herkesin görüp takdir edebileceği bir yere konulmasına karar verilmiş ve Palazzo Vecchio’nun girişine yerleştirilmis. Zaman içinde heykel, özgürlüğü ve cumhuriyetçi fikirleri temsil eden politik bir figür haline gelmiş. Şehirdeki karışıklıklar esnasında da birçok hasara uğramış. Saraydan atılan bir bank sol kolunun kırılmasına neden olmuş. Vasari sayesinde toplanan parçalarla 1543’te restore edilmiş kol. 1813 ve 1851’de ayak parmakları zarar görmüş. 1991 yılında ise Piero Cannata isimli bir İtalyan sol ayak parmaklarından birini çekiçle kırmış. Savunma olarak ise Veronese’nin güzel Nina’sının isteği üzerine bunu yaptığını öne sürmüş. Rönesans mimarlarından biri Veronese ve Nina da onun bir eseri.

Floransadaki göz alıcı eserlerden bir diğeri de Uffizi Müzesinde yer alan Botticellinin Venüsün Doğuşu isimli tablosu. Uzun yağan yağmurun ardından güneşin açmasıyla hissedilen mutluluk gibi bir duygu kaplıyor insanın içini bu tabloya baktığında. Venüsle birlikte tüm güzellikleri doğuyor sanki yeryüzünün ve insanlığın. Venüsün doğuşu, isminin aksine, Venüsün doğuşunu değil de, Kıbrıs kıyılarına çıkışını gösterir. Yunan aşk ve güzellik tanrıçası olan Afrodit’in latin mitolojisindeki karşılığıdır Venüs. Yunan mitolojisine göre Afrodit bir deniz kabuğundan doğar. Yunan mitolojisinde Kronos, babası Uranüs’ü hadım edip cinsel organını denize atar. Sonuçta deniz döllenmiş olur ve Afrodit denizden doğar. Afrodit deniz kabuğunun içinde yol alarak Kıbrıs kıyısına çıkar.

Botticelli’nin Venüs’ün Doğuşu‘na baktığımızda Venüs’ün denizden kıyıya çıkmak üzere olduğu görülüyor. Resmin sol tarafında estirdiği rüzgârla deniz kabuğunu kıyıya itmeye çalışan batı rüzgârı tanrısı Zephyr var. Ona sarılı olan ise bir yoruma göre sabah esintisinin tanrıçası Aura. Bir diğer yoruma göre ise sonradan çiçek tanrıçası Flora’ya dönüşecek olan Chloris. Deniz kabuğunun içinde tüm güzelliği ve çekiciliğiyle duran Venüs’ün üzerini çiçekli örtüyle örtmek için ona doğru uzanan ise mevsimleri simgeleyen  Hora. Venüs güzellik tanrıçası ve kıyıya varması ile de yeryüzüne ve insanlığa güzellik getiriyor. Bu güzelliğin büyüsüne sizin de kapılacağınızdan eminim.