Küba’da konaklamanın en güzel yolu bir casa particularda kalmak. Pansiyon evler denilebilir bunlar için. Kübalı aileler evlerinin bir odasını kiralıyor. Kendinize ait banyonuz da oluyor bu odada. Otelde kalmaya göre hem daha ekonomik hem de Kübalilarla içiçe yaşıyorsunuz. Güzel yanlarından biri de bir sonraki gideceğiniz şehirde de size bir casa particular ayarlayabilmeleri. Kaldığımız her evden çok mutlu ayrıldık iki haftalık Küba gezimizde.
Havana’daki konaklamamıza gelince, çok şanslıydık. O zamanlar Küba’da yaşayan bir arkadaşımızın sayesinde Vedado semtinde, Malecon manzaralı bir dairede kaldık. Güne denizin sonsuzluğunu izleyerek başlamak en büyük mutluluk olsa gerek, bi de dalgaların sesiyle uykuya dalmak. Evi ve çok daha az turistik olan Vedado semtini benimsememiz uzun sürmedi yani.

Havana denilince kalbimin çarpmasına neden olan semt burası. Eski şehrin büyüsü ve kartpostallık görüntüleri bir yana, beni en çok etkileyen yer Vedado’daki Fabrica de Arte Cubano, Küba sanat fabrikası, kısa adıyla FAC oldu. Eski bir yağ fabrikası aslında burası. Şehir turunun yorgunluğunu ve sizi yatağa hapsetmeye meraklı jetlaginizi unutun ve 26. ile 11.caddenin köşesine, FAC’a gidin. Resim, fotoğraf, sinema, tiyatro, müzik, tasarım, mimari ve modanın buluşma noktası burası. Kübali müzisyen X Alfonso, FAC’ın ardındaki isim. Tüm ekonomik zorluklara rağmen, her kesimden insanın sanatla buluşabilmesini sağlayan bu merkezi kurabilmiş. FAC’ı sadece bir performans merkezi olarak görmüyor X Alfonso. Sosyal sorumluluk taşıdığını söyleyen sanatçı, çocukların çeşitli sanat dallarında aktif olabilecekleri bir alan yaratmış. Film gösterisinin sunulduğu bir salondan, caz konseri olan başka bir salona geçiyorsunuz. Bir diğerinde ise bir moda gösterisi ile karşılaşabiliyorsunuz. Tüm salonların ve katların arasındaki koridorlarda resimden fotoğrafa, çeşitli sanat eserleri sergileniyor. Nereye baksanız, düşündüren, etkileyen bir nesne. Havana’da içebileceğiniz en iyi Mojitoları yudumlarken koridorlarda kayboluyorsunuz. Hayatınızın en güzel gecelerinden birini dans ederek ve belki de bir Cuba Libre deneyerek noktalarken bir daha buraya gelebilmeyi diliyorsunuz. Ne güzel olurdu böyle bir projenin yapımında yer alabilmek!

Vedado; neoklasik, rönesans, Art-deco,modern mimari ve sömürge dönemi mimarisinin bir arada görüldüğü bir semt. Amerikalılar için ellili yıllarda Las Vegas dışındaki eğlence merkezi olmuş bu semt. Mafyanın da gözdesiymiş. Devrim öncesi Havana’sının büyük casino otelleri bu semtte yer alıyor. 1959 Ocak ayında Fidel Castro’nun askerleriyle şehre girip, şimdiki Hotel Libre’nin 24. katına yerleşmesiyle herşey değişiyor ve mafyanın Havana’daki eğlence dönemi sona eriyor. Günümüzde çoğu hükümet binasının yanısıra, gece kulüplerinin, National ve Habana Libre gibi büyük otellerin yer aldığı semt Vedado.

Politik açıdan önem taşıyan, büyük törenlerin, 1 Mayıs kutlamalarının yapıldığı meydan olan Plaza de la Revolution (Devrim Meydanı) da bu semtte. Ortasında José Martí anıtının bulunduğu meydan, devlet daireleriyle çevrili. Che’nin resminin ve “Hasta la Victoria Siempre” yazısının görüldüğü bina İç İşleri Bakanlığı’nın binası. Yanındaki ise, Camilo Cienfuegos’un resmi ve “Vas bien Fidel” yazısının görüldüğü Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı.

Vedado’dayken Nacional de Cuba otelini ziyaret edebilir, Hollywood’un altın çağının ünlülerinin fotoğraflarıyla kaplı salonları gezebilirsiniz. 1930’da inşa edilen otel, 1992’de yenilense de bazı tarihi odalarının ziyarete açık olduğu söyleniyor. Otelin bahçesi şehir turunda serinlemek için güzel bir durak.
Vedado sokaklarında yürürken dikkatinizi en çok çekecek binalardan biri FOCSA binası. Küba inşaat mühendisliğinin yedi harikasından biri olarak kabul ediliyor Focsa. 18 kattan fazla betonarme binaların ekonomik açıdan zarar getireceğine inanılan bir dönemde, Focsa 28 katıyla dünyanin en yüksek ikinci betonarma binası ünvanını alıyor. Yaşayanların tüm ihtiyaçlarını karşılayayabilecekleri, şehir içinde bir şehir olarak tasarlanan bina 39 katlı ve 373 daireye ev sahipliği yapıyor.

Vedado gezisi için önerilebileceğim yerlerden sonuncusu ise çok garip gelebilir, çünkü önereceğim yer bir mezarlık; Cementerio de Colón. Mimari zenginliği ve heykellerin ihtişami dikkate alındığında dünyanın en önemli dini yapılarından biri olduğu söyleniyor. En çok ziyaretçi akınına uğrayan mezar La Milagrosa (mucize kadın) olarak bilinen Amelia Goire de la Hoz’un mezarı. Mucizeleriyle hasta çocukları iyileştirdiğine, acı çeken annelerin acılarına son verdiğine, çocuğu olmayan kadınlara çare olduğuna inanılıyor. Efsaneye göre Amelia, ailesinin itirazlarına rağmen, Jose Vincent Adot ile evlenir. Kısa sürede hamile olduğunu ögrenir. Fakat doğum sırasında kendisi de, bebeği de ölür. Bebeği annesinin ayaklarının ucuna gömerler. Yıllar sonra mezar açıldığında cesetler bozulmamıştır, bebek ise Amelia’nın sol kolundadır. Işte bu da Amelia’nın mucizesidir. Jose kırk yıl boyunca ziyaret eder mezarı. Oradaki pirinç tokmağı üç kere vurur ve Amelia’yı çağırır, çiçeklerle mezarı süsler ve giderken de sırtını mezara dönmeden, geri geri giderek oradan ayrılır. İşte Amelia’nın mucizelerine inananlar da aynı ritueli gerçekleştirerek mezarını ziyaret ediyorlar.
